Ezan oldum dinmedim, bayrak oldum inmedim, şehit oldum ölmedim. Adım Müslüman soyadım Türk benim...
  • ULVİ HOCAM NURKUL HOCAM 3700 GÜN 10 YIL OLDU LÜTFEN GELİN SİZİ ÇOK ÖZLEDİK.. İlimyuvası Yönetim İletişim ilimyuvasi.com@gmail.com

Tevbe İstiğfar Seyyidül istiğfar istiaze

yaraliasik

Er
Yasaklı Kullanıcı
Tevbe İstiğfar

Hâris bin Süveyd diyor ki:
Abdullah ibn Mes'ud -radıyallahu anh- bize biri Nebiyy-i Ekrem
-sallallahu aleyhi ve sellem-den, diğeri de kendisinden olmak üzere iki
hadîs tahdîs etti. Nebiyy-i Ekrem'den olan hadîs-i şerîfi şöyle rivâyet
etti:

"Mü'min günâhlarını bir dağ altında oturup da üzerine dağın hemen
çöküvereceğinden korkan bir kimse gibi görür. Fâcir ise günâhlarını
burnunun üzerine konup uçmuş bir sinek gibi görür."

Râvi diyor ki, Ebû Şihâb eliyle burnunun üzerini göstererek bu hadîs-i şerîfi rivayet etti.

Sonra Abdullah ibn Mes'ud diyor ki:

Muhakkak Allah Teâlâ Hazretleri kulunun tevbe-sinden şöyle bir kimsenin
sevincinden daha fazla sevinir ki, bu kimse uzun bir yolculuk esnasında
tehlikeli bir yerde konaklar. Üzerine bütün yiyeceğini içeceğini
yüklediği bineği de yanındadır. Başını yere koymasıyla şöyle bir uykuya
dalar. Uyandığında bineğini kaybolup gitmiş olarak görür. Üzerine sıcak
basmış, susuzluğu son haddine varmış, yahud Allah dilediği kadar sıcağı
ve onun susuzluğunu artırmış. Sonra o kimse devesini aramak için etrafa
çıkmış, aramış, bulamamış, o dereceye gelmiş ki hararetten ve
susuzluktan tâkati kesilmiş, ümîdi tükenmiş, böyle bir halde tekrar
eski yerine dönerek uyuyakalmış. Sonra uyandığında biraz evvel kaybolan
devesini başı ucunda bulur. "İşte bu adam ne derece ferahlanır ise
Cenâb-ı Hakk -celle ve âlâ- Hazretleri de bir kulunun tevbesinden
dolayı o devesini kaybedip de başı ucunda bulan adamdan ziyâde
ferahlanır. Yani râzı olur. Tevbe edenin tevbesini kabul edip onu
yüksek derecelere nâil eyler, demektir." (1)
Ebû Bekri's-Sıddîk -radıyallahu teâlâ anh-Hazretleri:

"-Yâ Resûlellah, namazın âhirinde okumak üzere bana bir duâ ta'lîm
buyur, dedikte Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz
Hazretleri buyurmuşlardır ki:

"Şöyle duâ et:

Yâ Rabb, muhakkak ki ben kendime çok zulmettim; yani çok günâh işledim.
Günahları ise ancak sen afv ü mağfiret edersin. Hakkıyle gafûr ve rahîm
ancak sensin. Beni kendi indinden bir fazl u keremle afv ü mağfiret
eyle ve bana lutf u ihsanınla merhâmet eyle. Yani benim istihkakım
olmayarak mahza fazl u kereminle cehennemden halâs edip cennet ve
cemâline kavuştur." (2)
"Gıybetin keffâreti, gıybet etdiğin kimse için istiğfâr etmekliğindir." (3)

"Yeryüzündekilerde) herhangi bir kimse,
derse hatalarına keffaret olur. Bu hataları deniz köpükleri kadar da olsa."(4)

"Duanın hayırlısı istiğfâr, ibâdetin hayırlısı da" kelime-i tevhîddir." (5)

"Ya Ali, sana bir duâ öğreteyim mi ki zerreler adedince günâhın olsa
sen de beraber olmak üzere mağfiret olunur. Şöyle söyle: (6)
"İstiğfâr, mü'minin sahife-i a'mâlinde nûr gibi parlar."(7)

"Günâhdan tevbe eden kimse günâh işlememiş gibi olur. Fakat bir
taraftan istiğfar, diğer tarafdan günâhda ısrar eden ise -el-iyâzü
billah- Cenâb-ı Hakk ile istihzâ eden kimse gibi olur."
"Bir
kimse kalbi ve kalıbı ile istiğfâra devam ederse Cenâb-ı Hakk o
kimsenin gamlarını ferâha ve sıkıntılarını genişliğe tebdîl ederek hiç
ummadığı bir taraftan onu rızıklandırır. (
"Tevbe
ve istiğfâr ile büyük günâhlar afv olunduğu gibi mükerreren irtikâb
edilen küçük günâhlar da, büyük günâhlar arasına dâhil olur." (9)
"Kalbinde nedâmet olmadığı halde yalnız lisânen edilen istiğfar, yalancılar tevbesidir." (10)

"Cenâb-ı Hakk'a tevbe ediniz. Muhakkak ki ben günde yüz defa Cenâb-ı Allah'a tevbe ederim. (11)

"Ne mutlu o kimseye ki defter-i a'mâlinde çokça istiğfar bulur."
"Ey insanlar! Ölmeden evvel Allah'a tevbe ediniz." (12)




Seyyidü'l-İstiğfar

Şeddad bin Evs -radıyallahu anh-dan rivayete göre Nebiyy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır:

"Yâ Allah! Sen benim Rabbimsin. Senden başka ilâh yoktur. Beni sen
yarattın ve ben senin kulunum. Ve ben îman ve ubûdiyyetimde gücüm
yettiği kadar senin ahd ü misâkın üzereyim. Yâ Rabbi! Yapdıklarımın
şerrinden sana sığınırım: Ve senin bana in'âm ve ihsan etdiğin
ni'-metleri ikrar ve i'tirâf ederim. Kendi kusur ve günâhlarımı da
ikrar ve i'tirâf ederim. Yâ Rabb! Sen beni afv ü mağfiret eyle. Zîra
senden başkası günâhları afv ü mağfiret edemez." (1)

Bir kimse bu Seyyidü'l-istiğfâr'ı ihlâs ve yakîn i'ti-kadıyle gündüz
okur da o günde akşam olmadan evvel vefat ederse o kimse ehl-i
cennettendir. Ve eğer bu duâyı yakîn i'tikâdiyle gece okur da sabah
olmazdan evvel vefat ederse yine ehl-i cennettendir." Yani cennete ilk
girecekler ile cehennemi görmeksizin ol kimse cennete dâhil olur,
demektir.

Bu duânın hulâsa-i meali: Ya Rabb, ben cürm ü kusurlarımı i'tirâf
eylerim, tevbe ve istiğfar ederim, ni'metlerinin şükründen âcizim, beni
afv ü mağfiret eyle, demektir.



İstiâze

Ebû Hüreyye -radıyallahu anh-ın rivayet eylediğine göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-buyurmuşlardır ki:
"Allah'ım! Kabir azâbından sana sığınırım. Ateş azâbından Sana
sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnelerinden sana sığınırım. Deccâlin
fitnelerinden sana sığınırım. " (48)
Sa'd
bin Ebî Vakkas -radıyallahu anh-dan rivâyet olunduğuna göre Resûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- Hazretleri şöyle istiâze ederlerdi:
"Allahım! Cimrilikden sana sığınırım. Korkaklıktan sana sığınırım.
Erzel-i ömre bırakılmaktan(49) sana sığınırım, dünyâ fitnesinden: Yani
Deccal fitnesinden sana sığınırım, kabir azâbından sana sığınırım. "
(50)
Peygamberimiz
-sallallahu aleyhi ve sellem-: Ve sizden erzel-i ömre bırakılanlar da
vardır"(51) -meâlindeki âyet-i celîle nâzil olduktan sonra Allah'a
erzel-i ömürden de sığınmağa başladı.
Hazret-i Aişe radıyallahu anha'dan rivâyet olunduğuna göre Resûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle istiâze ederlerdi:


"Allahım,
tenbellikten, bunaklık vâki' olacak derecede ihtiyarlıktan, ihtiyarlık
çöküntüsünden, ma'sıyet mahallerinde bulunmakdan, borçluluktan, kabir
fitnesinden, kabir azâbından, ateş fitnesinden, ateş azâbından ve
zenginlik fitnesinden sana sığınırım. Fakirliğin fitnesinden de sana
sığınırım. El-Mesîhu'd-Deccâl'in fitnesinden de Sana sığınırım.
Allah'ım hatâlarımı kar ve dolu suyu ile yıka. Beyaz bir elbiseyi
temizlediğin gibi kalbimi de hatalardan temizle. Benimle hatalarımın
arasını, maşrıkla mağribin arasını uzak kıldığın gibi uzak kıl.' (52)
Buhârî'nin
İbn Abbas -radıyallahu anhümadan rivayet ettiğine göre Nebiyy-i Ekrem
-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle istiâze etmişlerdir:
"Ya
Rabb! Senin îzzet ve kudretine sığınırım ki, senden başka hiç bir ilâh
yoktur. Ve sen ölmezsin. Cin ve insanlar ise ölürler. " (53)

Cabir -radıyallahu anh-dan rivâyete göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
Kur'ân'dan:
"Ey Habîbim de ki Allah Teâlâ Hazretleri sizin üzerinize Nuh tûfânı ve
Kavm-i Lût'a taş yağdırdığı gibi sizin de üzerinize bir azâb göndermeğe
kaadirdir." (54) meâlindeki âyet-i celîle nâzil olduğu zaman:

"Altınızdan, âl-i Fir'avn'in boğulması ve Karun'un yere geçirilmesi
gibi size azâb etmeğe kadirdir" (55) meâlindeki nazm-ı celîlin
kırâetinde yine: "Yâ Rabb! Böyle bir azâbdan zât-ı pâk-i ülûhiy-yetine
sığınırım!" buyurdu. Yahud "Fırkalar ihti-lâfıyle mukatele ve muharebe
zaruretlerine ve biriniz diğerinizin kılıncıyla katlolunmasına
kaadirdir' (56) mealindeki nazm-ı celîlin kırâetinde "İşte bu bir
dereceye kadar ehvendir, yahud biraz daha kolaydır" buyurdu."
Başka
bir hadîs-i şerîfde Resûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-
Hazretleri: "Ben Allah Teâlâdan ümmetimden dört şeyin kaldırılmasını
istedim. Allah Teâlâ Hazretleri ikisini kaldırdı, ikisini kaldırmadı.
Ümmetimi kavm-i Lût gibi semâdan taş yağdırarak ve Karun'a yaptığı gibi
yere geçirmekle helâk etmemesi için duâ ettim. Cenâb-ı Hak bu iki duâmı
kabul buyurdu.Fakat fırkalar ve hızibler ihtilâfıyle aralarında
mukatele ve muharebe ihtilâtının ve yekdiğerinin kılıncıyle katl ve
helâk edilmeleri cihetinden de ref' ve izâlesi için duâ ettim, kabul
buyurmadı. (58) demişlerdir.
Yani
insanlar arasında ilâ yevmi'l- kıyam fırkalar ihtilâfıyle veya ecnebi
düşmanların tasallutuyle aralarında muharebe ve mukatele eksik
olmayacak demekdir.

"İblîs yeryüzüne inince Allah'a şöyle dedi;
"Ya Rabbi, beni yeryüzüne indirdin ve koğulmuş birisi yapdın. Öyle ise bana bir ev ver. Allah Teâlâ:
- Hamam, dedi.
- Bana bir de meclis ver, dedikde;
- Çarşılar ve yol kavşakları, dedi.
- Bana içecek ver, dedi.
- Her sekir veren şey, dedi.
- Bana müezzin ver, dedikte:
- Çalgıcılar, dedi.
- Bir de Kur'ân ver, dedikde:
- Şiir, dedi.
- Kitab ver dedikte:
- İnsanların vücudlarına yaptırdıkları dövmelerdir, dedi.
- Bana bir söz ver, dedikde:
- Yalan sözler senin sözlerindir, dedi.
- Bana bir peygamber ver dedikte;
- Kâhinler, dedi.
- Tuzak ver, dedikde:
- Kadınlardır," (59) dedi. "İblis'in köpeğin hortumu gibi bir hortumu
vardır. Onu Ademoğlunun kalbine sokar ve durmadan şehvetleri,
lezzetleri hatırlatır ve rabbi hakkında şüpheye düşürmek gayretiyle
vesvese verir. Kul:
Deyince şeytan kalbinden hortumunu çeker." (60)
"Ben bir söz biliyorum ki, onu öfkelenmiş bir kimse söylerse öfkesini giderir: Bu söz:
"Ey Rabbim! Koğulmuş şeytanın şerrinden sana sığınırım!" (61) sözüdür.
"Şöyle
de: "Ey Rabbim! Kulağımın şerrinden, gözümün şerrinden, dilimin
şerrinden, kalbimin şerrinden ve menîmin şerrinden sana sığınırım. "
(62)

"Gecenin evvelinde ve gündüzün evvelinde şu duâ ile duâ eden kulu Allah Teâlâ İblîs'den korur:
"Sânı yüce, bürhânı büyük, kudreti şiddetli Allah'ın adiyle. Allah ne dilerse o olur. Şeytandan Allah'a sığınırım." (63)
"Belânın
sizi ezmesinden, şakavetin çukuruna düşmekten, kötü kazaya uğramaktan
ve düşmanların şamatasından Allah'a sığının. " (64)
Cehennemden Allah'a sığınınız. Kabir azâbından Allah'a sığınınız. Mesîh
Deccâl'in fitnesinden Allah'a sığınınız. Hayatın ve ölümün fitnesinden
Allah'a sığınınız.'" (65)
"Allah'a sığınanların sığınma vâsıtalarının ef-dalini söyleyeyim mi? Felâk ve Nâs sûreleridir." (66)
"Şu yaptığım tavsiyeyi işitmene hiç de bir mâni'yokdur: Sabah ve akşama çıktığında de ki:
"Ey
Hayy u Kayyum olan Rabbim! Rahmetine tevessül ediyorum ve benim her
hâlimi ıslâh etmeni istiyorum. Göz açıp yumuncaya kadar da olsa beni
kendime (nefsime) bırakma!" (67)

Kaynak :
(48) Buhârî, Ezan, 149
(49) Ömrün zayıf ve kötü kısmı ki çocuk gibi olur, bildiği şeyi bilmez olur ve kendisinde bunama ârız olur.
(50) Buhârî, Tefsîr, Sûre: 16
(51) Nahl Sûresi, 70
(52) Buhârî, Deavât, 39.
(53) Buhârî, Eymân, 13, Tevhîd, 7; Müslim, Zikr, 68.
(54-55-56) el-En'âm, 65.
(57) Buharî, Tefsîr-u sûre, 6.
(58-59) Râmûzû'l-ehadis.
(60) a.e.
(61) Buhârî, Bed'ül-halk, II; Müslim, Birr, 109, 110; Ebû Dâvud, Salât, 109.
(62) Neseî, İstiâze, 4.
(63) Râmûzû'l ehâdis.
(64) Buhârî, Kader, 13.
(65) Râmûzû'l ehâdîs.
(66) a.e.
(67) el-Câmiu's-sağîr



(1)Buhârî, Deavât, 4
(2) Buhârî, Ezân, 149, Deavât, 16;
(3) Ramûzû'l-ehâdis, 339.
(4) Keşfû'l-hafâ, 2/11, (Haraitî ve Beyhakî'den)
(5) a.e. 281
(6) a.e
(7) Râmûzû'l-ehâdis.
( İbn Mâce, Zühd. 30.
(9) Keşfü'l-hafâ, 2/364 (Ebûş-Şeyh ve Deylemî'den) .
(10) Râmûzû'l-ehâdis.
(11) Ebû Dâvud, Vitr, 26; İbn Hanbel, Müsned, 2/450.
(12) İbn Mâce, İkame, 78.
(1)Buhârî Deavât, 1; Tirmizî, Deavât, 15; Neseî, İstiâze, 57; İbn Hanbel, Müsned, 4/122.

(48) Buhârî, Ezan, 149
(49) Ömrün zayıf ve kötü kısmı ki çocuk gibi olur, bildiği şeyi bilmez olur ve kendisinde bunama ârız olur.
(50) Buhârî, Tefsîr, Sûre: 16
(51) Nahl Sûresi, 70
(52) Buhârî, Deavât, 39.
(53) Buhârî, Eymân, 13, Tevhîd, 7; Müslim, Zikr, 68.
(54-55-56) el-En'âm, 65.
(57) Buharî, Tefsîr-u sûre, 6.
(58-59) Râmûzû'l-ehadis.
(60) a.e.
(61) Buhârî, Bed'ül-halk, II; Müslim, Birr, 109, 110; Ebû Dâvud, Salât, 109.
(62) Neseî, İstiâze, 4.
(63) Râmûzû'l ehâdis.
(64) Buhârî, Kader, 13.
(65) Râmûzû'l ehâdîs.
(66) a.e.
(67) el-Câmiu's-sağîr
 

polathoca

Uzman Onbaşı
Tevbe İstiğfar

Hâris bin Süveyd diyor ki:
Abdullah ibn Mes'ud -radıyallahu anh- bize biri Nebiyy-i Ekrem
-sallallahu aleyhi ve sellem-den, diğeri de kendisinden olmak üzere iki
hadîs tahdîs etti. Nebiyy-i Ekrem'den olan hadîs-i şerîfi şöyle rivâyet
etti:

"Mü'min günâhlarını bir dağ altında oturup da üzerine dağın hemen
çöküvereceğinden korkan bir kimse gibi görür. Fâcir ise günâhlarını
burnunun üzerine konup uçmuş bir sinek gibi görür."

Râvi diyor ki, Ebû Şihâb eliyle burnunun üzerini göstererek bu hadîs-i şerîfi rivayet etti.

Sonra Abdullah ibn Mes'ud diyor ki:

Muhakkak Allah Teâlâ Hazretleri kulunun tevbe-sinden şöyle bir kimsenin
sevincinden daha fazla sevinir ki, bu kimse uzun bir yolculuk esnasında
tehlikeli bir yerde konaklar. Üzerine bütün yiyeceğini içeceğini
yüklediği bineği de yanındadır. Başını yere koymasıyla şöyle bir uykuya
dalar. Uyandığında bineğini kaybolup gitmiş olarak görür. Üzerine sıcak
basmış, susuzluğu son haddine varmış, yahud Allah dilediği kadar sıcağı
ve onun susuzluğunu artırmış. Sonra o kimse devesini aramak için etrafa
çıkmış, aramış, bulamamış, o dereceye gelmiş ki hararetten ve
susuzluktan tâkati kesilmiş, ümîdi tükenmiş, böyle bir halde tekrar
eski yerine dönerek uyuyakalmış. Sonra uyandığında biraz evvel kaybolan
devesini başı ucunda bulur. "İşte bu adam ne derece ferahlanır ise
Cenâb-ı Hakk -celle ve âlâ- Hazretleri de bir kulunun tevbesinden
dolayı o devesini kaybedip de başı ucunda bulan adamdan ziyâde
ferahlanır. Yani râzı olur. Tevbe edenin tevbesini kabul edip onu
yüksek derecelere nâil eyler, demektir." (1)
Ebû Bekri's-Sıddîk -radıyallahu teâlâ anh-Hazretleri:

"-Yâ Resûlellah, namazın âhirinde okumak üzere bana bir duâ ta'lîm
buyur, dedikte Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz
Hazretleri buyurmuşlardır ki:

"Şöyle duâ et:

Yâ Rabb, muhakkak ki ben kendime çok zulmettim; yani çok günâh işledim.
Günahları ise ancak sen afv ü mağfiret edersin. Hakkıyle gafûr ve rahîm
ancak sensin. Beni kendi indinden bir fazl u keremle afv ü mağfiret
eyle ve bana lutf u ihsanınla merhâmet eyle. Yani benim istihkakım
olmayarak mahza fazl u kereminle cehennemden halâs edip cennet ve
cemâline kavuştur." (2)
"Gıybetin keffâreti, gıybet etdiğin kimse için istiğfâr etmekliğindir." (3)

"Yeryüzündekilerde) herhangi bir kimse,
derse hatalarına keffaret olur. Bu hataları deniz köpükleri kadar da olsa."(4)

"Duanın hayırlısı istiğfâr, ibâdetin hayırlısı da" kelime-i tevhîddir." (5)

"Ya Ali, sana bir duâ öğreteyim mi ki zerreler adedince günâhın olsa
sen de beraber olmak üzere mağfiret olunur. Şöyle söyle: (6)
"İstiğfâr, mü'minin sahife-i a'mâlinde nûr gibi parlar."(7)

"Günâhdan tevbe eden kimse günâh işlememiş gibi olur. Fakat bir
taraftan istiğfar, diğer tarafdan günâhda ısrar eden ise -el-iyâzü
billah- Cenâb-ı Hakk ile istihzâ eden kimse gibi olur."
"Bir
kimse kalbi ve kalıbı ile istiğfâra devam ederse Cenâb-ı Hakk o
kimsenin gamlarını ferâha ve sıkıntılarını genişliğe tebdîl ederek hiç
ummadığı bir taraftan onu rızıklandırır. (
"Tevbe
ve istiğfâr ile büyük günâhlar afv olunduğu gibi mükerreren irtikâb
edilen küçük günâhlar da, büyük günâhlar arasına dâhil olur." (9)
"Kalbinde nedâmet olmadığı halde yalnız lisânen edilen istiğfar, yalancılar tevbesidir." (10)

"Cenâb-ı Hakk'a tevbe ediniz. Muhakkak ki ben günde yüz defa Cenâb-ı Allah'a tevbe ederim. (11)

"Ne mutlu o kimseye ki defter-i a'mâlinde çokça istiğfar bulur."
"Ey insanlar! Ölmeden evvel Allah'a tevbe ediniz." (12)




Seyyidü'l-İstiğfar

Şeddad bin Evs -radıyallahu anh-dan rivayete göre Nebiyy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır:

"Yâ Allah! Sen benim Rabbimsin. Senden başka ilâh yoktur. Beni sen
yarattın ve ben senin kulunum. Ve ben îman ve ubûdiyyetimde gücüm
yettiği kadar senin ahd ü misâkın üzereyim. Yâ Rabbi! Yapdıklarımın
şerrinden sana sığınırım: Ve senin bana in'âm ve ihsan etdiğin
ni'-metleri ikrar ve i'tirâf ederim. Kendi kusur ve günâhlarımı da
ikrar ve i'tirâf ederim. Yâ Rabb! Sen beni afv ü mağfiret eyle. Zîra
senden başkası günâhları afv ü mağfiret edemez." (1)

Bir kimse bu Seyyidü'l-istiğfâr'ı ihlâs ve yakîn i'ti-kadıyle gündüz
okur da o günde akşam olmadan evvel vefat ederse o kimse ehl-i
cennettendir. Ve eğer bu duâyı yakîn i'tikâdiyle gece okur da sabah
olmazdan evvel vefat ederse yine ehl-i cennettendir." Yani cennete ilk
girecekler ile cehennemi görmeksizin ol kimse cennete dâhil olur,
demektir.

Bu duânın hulâsa-i meali: Ya Rabb, ben cürm ü kusurlarımı i'tirâf
eylerim, tevbe ve istiğfar ederim, ni'metlerinin şükründen âcizim, beni
afv ü mağfiret eyle, demektir.



İstiâze

Ebû Hüreyye -radıyallahu anh-ın rivayet eylediğine göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-buyurmuşlardır ki:
"Allah'ım! Kabir azâbından sana sığınırım. Ateş azâbından Sana
sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnelerinden sana sığınırım. Deccâlin
fitnelerinden sana sığınırım. " (48)
Sa'd
bin Ebî Vakkas -radıyallahu anh-dan rivâyet olunduğuna göre Resûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- Hazretleri şöyle istiâze ederlerdi:
"Allahım! Cimrilikden sana sığınırım. Korkaklıktan sana sığınırım.
Erzel-i ömre bırakılmaktan(49) sana sığınırım, dünyâ fitnesinden: Yani
Deccal fitnesinden sana sığınırım, kabir azâbından sana sığınırım. "
(50)
Peygamberimiz
-sallallahu aleyhi ve sellem-: Ve sizden erzel-i ömre bırakılanlar da
vardır"(51) -meâlindeki âyet-i celîle nâzil olduktan sonra Allah'a
erzel-i ömürden de sığınmağa başladı.
Hazret-i Aişe radıyallahu anha'dan rivâyet olunduğuna göre Resûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle istiâze ederlerdi:


"Allahım,
tenbellikten, bunaklık vâki' olacak derecede ihtiyarlıktan, ihtiyarlık
çöküntüsünden, ma'sıyet mahallerinde bulunmakdan, borçluluktan, kabir
fitnesinden, kabir azâbından, ateş fitnesinden, ateş azâbından ve
zenginlik fitnesinden sana sığınırım. Fakirliğin fitnesinden de sana
sığınırım. El-Mesîhu'd-Deccâl'in fitnesinden de Sana sığınırım.
Allah'ım hatâlarımı kar ve dolu suyu ile yıka. Beyaz bir elbiseyi
temizlediğin gibi kalbimi de hatalardan temizle. Benimle hatalarımın
arasını, maşrıkla mağribin arasını uzak kıldığın gibi uzak kıl.' (52)
Buhârî'nin
İbn Abbas -radıyallahu anhümadan rivayet ettiğine göre Nebiyy-i Ekrem
-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle istiâze etmişlerdir:
"Ya
Rabb! Senin îzzet ve kudretine sığınırım ki, senden başka hiç bir ilâh
yoktur. Ve sen ölmezsin. Cin ve insanlar ise ölürler. " (53)

Cabir -radıyallahu anh-dan rivâyete göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
Kur'ân'dan:
"Ey Habîbim de ki Allah Teâlâ Hazretleri sizin üzerinize Nuh tûfânı ve
Kavm-i Lût'a taş yağdırdığı gibi sizin de üzerinize bir azâb göndermeğe
kaadirdir." (54) meâlindeki âyet-i celîle nâzil olduğu zaman:

"Altınızdan, âl-i Fir'avn'in boğulması ve Karun'un yere geçirilmesi
gibi size azâb etmeğe kadirdir" (55) meâlindeki nazm-ı celîlin
kırâetinde yine: "Yâ Rabb! Böyle bir azâbdan zât-ı pâk-i ülûhiy-yetine
sığınırım!" buyurdu. Yahud "Fırkalar ihti-lâfıyle mukatele ve muharebe
zaruretlerine ve biriniz diğerinizin kılıncıyla katlolunmasına
kaadirdir' (56) mealindeki nazm-ı celîlin kırâetinde "İşte bu bir
dereceye kadar ehvendir, yahud biraz daha kolaydır" buyurdu."
Başka
bir hadîs-i şerîfde Resûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-
Hazretleri: "Ben Allah Teâlâdan ümmetimden dört şeyin kaldırılmasını
istedim. Allah Teâlâ Hazretleri ikisini kaldırdı, ikisini kaldırmadı.
Ümmetimi kavm-i Lût gibi semâdan taş yağdırarak ve Karun'a yaptığı gibi
yere geçirmekle helâk etmemesi için duâ ettim. Cenâb-ı Hak bu iki duâmı
kabul buyurdu.Fakat fırkalar ve hızibler ihtilâfıyle aralarında
mukatele ve muharebe ihtilâtının ve yekdiğerinin kılıncıyle katl ve
helâk edilmeleri cihetinden de ref' ve izâlesi için duâ ettim, kabul
buyurmadı. (58) demişlerdir.
Yani
insanlar arasında ilâ yevmi'l- kıyam fırkalar ihtilâfıyle veya ecnebi
düşmanların tasallutuyle aralarında muharebe ve mukatele eksik
olmayacak demekdir.

"İblîs yeryüzüne inince Allah'a şöyle dedi;
"Ya Rabbi, beni yeryüzüne indirdin ve koğulmuş birisi yapdın. Öyle ise bana bir ev ver. Allah Teâlâ:
- Hamam, dedi.
- Bana bir de meclis ver, dedikde;
- Çarşılar ve yol kavşakları, dedi.
- Bana içecek ver, dedi.
- Her sekir veren şey, dedi.
- Bana müezzin ver, dedikte:
- Çalgıcılar, dedi.
- Bir de Kur'ân ver, dedikde:
- Şiir, dedi.
- Kitab ver dedikte:
- İnsanların vücudlarına yaptırdıkları dövmelerdir, dedi.
- Bana bir söz ver, dedikde:
- Yalan sözler senin sözlerindir, dedi.
- Bana bir peygamber ver dedikte;
- Kâhinler, dedi.
- Tuzak ver, dedikde:
- Kadınlardır," (59) dedi. "İblis'in köpeğin hortumu gibi bir hortumu
vardır. Onu Ademoğlunun kalbine sokar ve durmadan şehvetleri,
lezzetleri hatırlatır ve rabbi hakkında şüpheye düşürmek gayretiyle
vesvese verir. Kul:
Deyince şeytan kalbinden hortumunu çeker." (60)
"Ben bir söz biliyorum ki, onu öfkelenmiş bir kimse söylerse öfkesini giderir: Bu söz:
"Ey Rabbim! Koğulmuş şeytanın şerrinden sana sığınırım!" (61) sözüdür.
"Şöyle
de: "Ey Rabbim! Kulağımın şerrinden, gözümün şerrinden, dilimin
şerrinden, kalbimin şerrinden ve menîmin şerrinden sana sığınırım. "
(62)

"Gecenin evvelinde ve gündüzün evvelinde şu duâ ile duâ eden kulu Allah Teâlâ İblîs'den korur:
"Sânı yüce, bürhânı büyük, kudreti şiddetli Allah'ın adiyle. Allah ne dilerse o olur. Şeytandan Allah'a sığınırım." (63)
"Belânın
sizi ezmesinden, şakavetin çukuruna düşmekten, kötü kazaya uğramaktan
ve düşmanların şamatasından Allah'a sığının. " (64)
Cehennemden Allah'a sığınınız. Kabir azâbından Allah'a sığınınız. Mesîh
Deccâl'in fitnesinden Allah'a sığınınız. Hayatın ve ölümün fitnesinden
Allah'a sığınınız.'" (65)
"Allah'a sığınanların sığınma vâsıtalarının ef-dalini söyleyeyim mi? Felâk ve Nâs sûreleridir." (66)
"Şu yaptığım tavsiyeyi işitmene hiç de bir mâni'yokdur: Sabah ve akşama çıktığında de ki:
"Ey
Hayy u Kayyum olan Rabbim! Rahmetine tevessül ediyorum ve benim her
hâlimi ıslâh etmeni istiyorum. Göz açıp yumuncaya kadar da olsa beni
kendime (nefsime) bırakma!" (67)

Kaynak :
(48) Buhârî, Ezan, 149
(49) Ömrün zayıf ve kötü kısmı ki çocuk gibi olur, bildiği şeyi bilmez olur ve kendisinde bunama ârız olur.
(50) Buhârî, Tefsîr, Sûre: 16
(51) Nahl Sûresi, 70
(52) Buhârî, Deavât, 39.
(53) Buhârî, Eymân, 13, Tevhîd, 7; Müslim, Zikr, 68.
(54-55-56) el-En'âm, 65.
(57) Buharî, Tefsîr-u sûre, 6.
(58-59) Râmûzû'l-ehadis.
(60) a.e.
(61) Buhârî, Bed'ül-halk, II; Müslim, Birr, 109, 110; Ebû Dâvud, Salât, 109.
(62) Neseî, İstiâze, 4.
(63) Râmûzû'l ehâdis.
(64) Buhârî, Kader, 13.
(65) Râmûzû'l ehâdîs.
(66) a.e.
(67) el-Câmiu's-sağîr



(1)Buhârî, Deavât, 4
(2) Buhârî, Ezân, 149, Deavât, 16;
(3) Ramûzû'l-ehâdis, 339.
(4) Keşfû'l-hafâ, 2/11, (Haraitî ve Beyhakî'den)
(5) a.e. 281
(6) a.e
(7) Râmûzû'l-ehâdis.
( İbn Mâce, Zühd. 30.
(9) Keşfü'l-hafâ, 2/364 (Ebûş-Şeyh ve Deylemî'den) .
(10) Râmûzû'l-ehâdis.
(11) Ebû Dâvud, Vitr, 26; İbn Hanbel, Müsned, 2/450.
(12) İbn Mâce, İkame, 78.
(1)Buhârî Deavât, 1; Tirmizî, Deavât, 15; Neseî, İstiâze, 57; İbn Hanbel, Müsned, 4/122.

(48) Buhârî, Ezan, 149
(49) Ömrün zayıf ve kötü kısmı ki çocuk gibi olur, bildiği şeyi bilmez olur ve kendisinde bunama ârız olur.
(50) Buhârî, Tefsîr, Sûre: 16
(51) Nahl Sûresi, 70
(52) Buhârî, Deavât, 39.
(53) Buhârî, Eymân, 13, Tevhîd, 7; Müslim, Zikr, 68.
(54-55-56) el-En'âm, 65.
(57) Buharî, Tefsîr-u sûre, 6.
(58-59) Râmûzû'l-ehadis.
(60) a.e.
(61) Buhârî, Bed'ül-halk, II; Müslim, Birr, 109, 110; Ebû Dâvud, Salât, 109.
(62) Neseî, İstiâze, 4.
(63) Râmûzû'l ehâdis.
(64) Buhârî, Kader, 13.
(65) Râmûzû'l ehâdîs.
(66) a.e.
(67) el-Câmiu's-sağîr
rahman razı olsun....
 
Üst Alt