Ezan oldum dinmedim, bayrak oldum inmedim, şehit oldum ölmedim. Adım Müslüman soyadım Türk benim...
  • ULVİ HOCAM NURKUL HOCAM 3700 GÜN 10 YIL OLDU LÜTFEN GELİN SİZİ ÇOK ÖZLEDİK.. İlimyuvası Yönetim İletişim ilimyuvasi.com@gmail.com

Muhteşem yüzyıl dizisini kınıyorum!!!

GÜLbahçesi

Onbaşı
Kanuni Sultan Süleyman'ın hayatını ekranlara taşımaya hazırlanan Muhteşem Yüzyıl dizisinin fragmanları izleyiciden ve tarihçilerden büyük tepki gördü. Kanuni'nin içki içtiği, harem hayatını cinsellikten ibaret gösteren dizi çarpık bilgilerle dolu.

Kanuni Sultan Süleyman'ın hayatından kesitler sunma iddiasıyla çekilen Show TV'nin yeni dizisi Muhteşem Yüzyıl, Osmanlı Devleti'ni kendi zihinlerinde oluşturdukları 'harem'den ibaret sananların çarpık tarih anlayışını bir kez daha gözler önüne serdi. 5 Ocak'ta yayına girecek dizinin tanıtımları bile Osmanlı'nın yanlış aksettirildiği tartışmaların alevlendirdi. Tanıtımlar, senarist Meral Okay'ın ömrü savaş meydanlarında geçen Kanuni Sultan Süleyman'ın adaletini ve Avrupa'yı dize getiren kahramanlıklarını bir kenara bırakıp diğer kötü örneklerde olduğu gibi 'harem' safsatasına sığındığını ortaya koydu.

İVEDİK KAFALI ADAMLARIN İŞİ

Cihan padişahı Kanuni'nin zaferlerini görmezden gelen Muhteşem Yüzyıl fragmanlarında, Kanuni ile ilgili gerçekdışı bilgiler de ön plana çıkarılıyor. Fragmanlarda, Hürrem Sultan, işkenceler altında Kanuni'ye zorla eş yaptırılıyor. Kanuni'yi kadın düşkünü olarak gösteren dizi, padişah için toplanan kızların hamamda toplanması ve padişah için birbirleriyle "havlet yarışında" olduğu da yansıtılıyor. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Sinema Direktörü Yusuf Kaplan, dizinin daha önce kendilerine destek almak amacıyla başvurduğunu ancak "rezalet" nedeniyle bu talebi kabul etmediklerini dile getirdi. Kaplan, "Bu senaryoyu yazanlar sömürge kafalı, Recep İvedik zihniyetli adamlardan başkası değil" dedi. Tarihçi Yazar Ali Satan ise "Bu batının algısıdır. Oryantalist yaklaşım" diye tepkisini koydu.

GAY SAHNESİ BİLE VAR

Kanuni kitabının yazarı Tarihçi Okay Tiryakioğlu, "Son zamanlarda Türk dizlerinin yurt dışında satılıyor olması bunda etkili oldu. Kar amacı güdüyor. Çok şaşırmadım. İzleyici gerekli cezayı verecektir. Gay sahnesi bile var dizide böyle saçmalık olmaz. Kanuni asla içki içmiyordu. Bu koca yalan. Ömrünü Allah için adamış bir kişidir Kanuni... Diziye izleyicinin ilgi göstermeyeceğine inanıyorum" dedi. Tarihçi Mustafa Armağan da Kanuni'nin içki içtiği sahneyle ilgili şu yorumu yaptı: "Kanuni'nin içki içtiğini ilk Halil İnancık yazmıştı. Ama o nereden buldu bilgiyi bilmiyorum. Kanuni içki yasaklayan bir padişahtır. Yazdığı mektuplardan da anlıyoruz ki inançlı bir mü'mindir."

Gerçekler çarpıtılmış

Yapımcılığını Timur Savcı'nın üstlendiği dizide, 10. padişah Kanuni Sultan Süleyman'ın sözde hayatı anlatılıyor. Show TV ekranlarında seyirciyle buluşacak olan dizide, Kanuni'yi Halit Ergenç canlandırırken, Valide Sultan'ı ise dominant anne karakteriyle Haziran Gecesi, Aşk-ı Memnu gibi dizilerde oynayan Nebahat Çehre oynuyor. 5 Ocak'ta yayınlanacak dizi için hazırlanan dört ayrı fragman da internette yayınlanmaya başlandı. Eleştirmenler reytingi adına popüler oyuncuların dizi için toplatıldığını ve aynı kaygıyla, tarihi gerçeklerin çarpıtılarak senaryonun çok tartışılacak hale getirildiğine vurgu yapıyor. (ARALIK YAZISI )

SONUÇ OLARAK:

Tarihimizde bir çok yabancı yazar hammer v.s Osmanlı İmparatorluğuyla ilşiği olmayan birçok tanımlamarda bulunmuşlardır yazılarında. Tarih subjektif olmamalı. Her kafadan bir ses çıkmamalı. objektif bakış açısıyla yazılan tarih yazıcılığı en makbul olanıdır. Bu sonraki tarihçilere de örnek olmalıdır. Türk düşmanlığıyla yazılan çizilen kaynaklara güven duyulur mu? Duyulmaz. Bu yabancı devletlerin ve ülkemiz içinde bulunan emperyalist TÜRK bildiğimiz ama... aslında... ve yine emperyalist güçlerin oyun sahnesidir. Biz tarihimizi çok iyi biliyoruz. Tarihini bilmeyenlerin coğrafyasını da başka güçler çizer. Ayrıca ekleyeyim harem hayatı harem hadım ağaları v.s ilgili saptırılan gerçekler var ki... Yazmaya ne benliğim ne de terbiyem müsade etti. Ben böyle düşünüyorum. Düşünceleriniz yazabilirsiniz.Allah razı olsun.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

KURTULUŞZOR_786

Onbaşı
Yasaklı Kullanıcı
“Muhteşem Yüzyıl beş yüz yıldır devam edegelen, Batılı sömürgeci devletlerin başlattığı Doğu’yu barbar ve mistik bir seks cenneti olarak gösteren oryantalist gelenekten beslenmektedir.”

"Son yıllarda halkın kendi tarihine ve medeniyetine gösterdiği teveccüh bazılarını rahatsız etmiş ve işi tam kökünden, medeniyetimizin en şanlı dönemlerinden birine çomak sokarak “halletmek” niyetindeler. "

"Dizideki tüm hikâye şehvet ve barbarlık klişeleri üzerinden ilerliyor, hakkaniyetli bir şey yapılmaya çalışıldığında ise sultanın ağzına beylik laflarını tıkıveriyorlar. Dizinin neyi ön plana çıkarmak istediği bu yüzden çok açık."

"Sekse ve şehvete kaçmadan da reyting rekorları kıracak hikâyeler kurgulanabilir. Aşk da elbette hayatın bir parçası, hikâyenin de merkezi olacaktır, ama harem fantezileri aşk değildir."

Muhteşem Yüzyıl dizisinin yapımcıları 10. Osmanlı padişahı ve İslam halifesi olan, Batı’da daha çok Muhteşem Süleyman diye bilinen, I. Selim'den 6.557.000 km kare devraldığı Osmanlı Devleti'ni kırk altı yılda 14.893.000 km kareye ulaştıran Kanuni Sultan Süleyman’ı kasıntı ve zevk düşkünü olarak göstermesi tepkilere neden oldu. Bizde “Batı’daki Türk-İslam algısı ve Oryantalizm” üzerine Amerika’da doktora çalışmaları yapan, Illinois State Üniversitesi’nde edebiyat ve sinemada Doğu medeniyetlerinin resmedilmesi üzerine dersler verip Washington’da dünyaca ünlü Smithsonian Enstitüsü’ne kabul edilen en genç akademisyen olma başarısını kazanan ve aynı zamanda Fatih Sultan Mehmed’in romanı “Dünyanın İlk Günü”nün de yazarı olan Beyazıt Akman’a Muhteşem Yüzyıl dizisini, Kanuni Sultan Süleyman’ı, Osmanlı’da harem hayatını, Batı’nın Ortadoğu algısı ve sinemadaki Hollywood propagandasını sorduk. Beyazıt Akman’da akademisyen ve romancı kimliği ile Moralhaber.Net’e birilerinin ezberini bozacak çarpıcı açıklamalarda bulundu.



DOĞU’YU SEKS CENNETİ GÖSTEREN ORYANTALİST GELENEK

-Muhteşem Yüzyıl dizisi Kanunu Sultan Süleyman’ı ve o dönemdeki saray hayatını doğru anlatıyor mu?
Dizi A’dan Z’ye oryantalist bir bakış açısının ürünüdür. Yeterince araştırma yapılmadan, Wikipedia okuyarak tarihi dizi yapılacağını zannederek işe girişilmiştir. Dizinin senaristinin geçmişine bakıldığında Asmalı Konak gibi yapımlar var. Konaklardaki mutfak dedikodularıyla Osmanlı saray hayatı senaryolaştırılamaz.

-Dizideki hikâye örgüsünün tarihi gerçeklere dayandığını söylüyorlar.
Bu mantık, “Maymunun DNA’sıyla insanınki yüzde 98 aynı” demek gibidir. Dizinin tarihsel izleği, gerçek olayları çağrıştırıyorsa da bakış açışı çarpıktır. Focus ayarı kaymıştır. Beş yüz yıldır devam ede gelen, Batılı sömürgeci devletlerin başlattığı Doğu’yu barbar ve mistik bir seks cenneti olarak gösteren oryantalist gelenekten beslenmektedir.
-Dizinin kılıçla başlaması, hayvan muamelesi gören kölelerin olması, çıplak cariyelere yer verilmesi, yarı Türk yarı Tatar bir kavmin Hıristiyan bir köyü yakıp yıkması ve dizinin asıl kahramanı olan sözde Hürrem’in dramı ile başlatılmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Önce oryantalizm dediğimiz şeyi iyi anlayalım. Batı’yı her türlü pozitivist değerlerin sahibi ve taşıyıcısı olarak göstermek için Avrupa edebiyatı ve sanatı yüzyıllar boyunca kendisine bir antitez yaratmıştır. Nasıl ki, beyazın yanına siyahı koyduğunuzda beyaz daha ak gözükür, ya da güzelin yanına çirkini getirdiğinizde, öncekinin güzelliği pekişirse, aynı şekilde “medeni Batı” kavramının karşısına “barbar Doğu” antitez olarak kurgulanmıştır. Değer yargıları görecelidir ve ancak karşıtlarıyla var olabilirler. Gece olmadan gündüz anlaşılamaz. Bu yüzden Batı kendisini tüm güzelliklerin, medeniyetin, aklın, bilimin, rasyonel düşüncesinin sahibi olarak resmeder, Doğu’ya da bunların karşıtlarını layık görür: barbarlık, mistisizm, kadercilik ve aklın karşısına koyulan bedeni ihtiyaçların hüküm sürdüğü bir topluluklar bütünü. Bu açıdan dizideki kılıç egemen kareler barbarlığın, kadınlara ve kölelere hayvan muamelesi yapılması despot Doğulu erkeğin ve nihayetinde Hıristiyan köyünün basılması da Türkî ırkların yine barbar oldukları oryantalizm şablonunun etkili kareleridir. Dizi, bu türden karelerin toplamından oluşuyor.

HAREMİ BİLMEYEN BATILI ERKEKLER FANTEZİLERLE ANLATTI
-Dizide yer alan harem sahneleri konusunda “Hollywood’u gölgede bırakan harem fantezileri” diyorsunuz ve ‘kasıtlı’ olduğunu söylüyorsunuz. Bu konuyu biraz açıklar mısınız? Osmanlı’da harem hayatı nasıldı? Dizi de nasıl anlatılmış?
Yüzyıllardır Batı’da bir harem saplantısı vardır. Bu özellikle seyahatnamelerde çok görülür. Erkek seyyah gelir, İstanbul’u gezer sonra da başlar sayfalar dolusu sözde haremi anlatmaya. Çıplak kadınlardan bahseder, kafasına göre her akşam farklı bir cariye seçen Osmanlı sultanlarından bahseder. Bir masal olan Bin bir Gece Masalları’nı alır İstanbul’un haremine yerleştirir, kafasındaki hevesleri oraya yansıtır adeta. Anlatır da anlatır. Hâlbuki o adamı haremin bir kilometre yakınına yaklaştırmazlar. Hıristiyan bir seyyahın oraya girmesini bırakın Müslüman Türk’ü de sokmazlar. Adı üstüne, sultanın “mahrem”idir orası. Bu yüzden bu konuda yazılanlar genelde Batılı erkeklerin burayla ilgili hayal ettikleri fantezilerin ürünüdür. En azından bu bakış açısı haremin gerçek manada araştırılmasını gölgede bırakmış, daha doğru ve hakkaniyetli eserleri hep arka plana itmiştir.

-Peki, harem konusunda yerli ve yabancı ne tür çalışmalar yapılıyor?
Son yıllarda hem yabancı hem yerli tarihçilerin önemli eserleri var. Bu konudaki önemli bir çalışmayı da “Osmanlı’da Kadın” adlı eseriyle Amerika’daki eşim ve meslektaşım Filiz Barın-Akman sürdürüyor. Genel olarak söylenebilecek şey şudur: Biz harem yoktur demiyoruz. Ancak harem, daha çok Enderun’un bir parçası gibi görülmeli, sarayın hizmetkârlarının yetiştirildiği, Osmanlı kadınlarına edebiyattan sanata, zanaatkârlıktan adab-ı muaşeret’e kadar pek çok hususun çok boyutlu bir şekilde eğitim olarak sunulduğu bir kurum olarak değerlendirilmeli. Bir de şu yanlış: Osmanlı’da harem varken aynı yüzyılda İngiltere’de ya da Fransa’da kadın haklarıyla yatıp kalkan bir saray ahalisi falan yoktur. Sadece İngiliz krallarının gayrimeşru çocuklarının dramlarını toplasanız yirmi beş ciltlik ansiklopedi çıkar. Bu yüzden tarihin hem kendi zamanı içinde hem de karşılaştırmalı olarak ele alınması gerekir.
-Bir açıklamanızda “Orta Doğu imparatorluklarını ‘egzotik, despot, barbar, buğulu bir seks cenneti’ gibi göstermenin 18 ve 19. yüzyıldaki İngiliz ve Fransız sömürgeci devletlerinin başlattığı etkili bir gelenek” diyorsunuz. Bunun sebebini açıklar mısınız?
Bir sömürge imparatorluğu başka bir ırkı ve kültürü istila edeceği zaman hem kendi topraklarındaki insanları, en azından yönetici ve aristokrasi kesimini bu yolda ikna etmesi hem de istila edeceği toprakların halkını pasivize etmesi gerekir ki işi kolaylaşsın. Bu yüzden büyük sömürge imparatorlukları “Barbar Doğu’yu medenileştirmeliyiz,” “Bize ihtiyaçları var,” “Gidip bu barbar ırkın insanlarını eğitmeli, onlara medeniyet getirmeliyiz,” gibi temalar geliştirmişlerdir. Bu temayı besleyebilmek için karşı tarafın sizin yardımınıza gerçekten ihtiyacı var gibi gözükmesi gerekir. Bunlara Hıristiyanlığın bin yıllık misyoner hareketini de eklediğiniz vakit, işin boyutu daha iyi anlaşılır. Bu işin şiirde bile nasıl yapıldığını merak edenler Rudyard Kipling’in “White Man’s Burden”/ “Beyaz Adam’ın Yükü” adlı eserine baksınlar.

-Peki, gerçekte ne olur, işin asıl motivasyonu nedir?
Hiç bir kral çıkıp şunu demez alenen: “Bu Hindistan toprakları çok verimli, milyonlarca da insan var. Hem bu topraklara sahip olalım hem de bu adamları kendimize kul köle yapalım. Bu arada bunları Hıristiyan da yaparız!” İşte böyle böyle Batı edebiyatında, sanatında, dramasında “Barbar Doğu” algısı yerleştirilmiştir. Buna işin aslını pek bilmeyen halk da elbette destek verir. Bu şekilde İngiltere Hindistan’ı, Fransa Cezayir’i çok rahat bir şekilde kendi hâkimiyetlerinde tutmuştur. Osmanlı topraklarındaki milletler de benzer yöntemlerle birbirlerine düşürülmüş ve parçalanmasına yol açılmıştır. Görüyorsunuz değil mi Muhteşem Yüzyıl’ın hizmet ettiği mantığı?
-Bu sömürge anlayışından sonra Batı ve Hollywood sinemasında nasıl bir Ortadoğu anlatıldı? Bunun amacı neydi?
Hollywood’daki “terörist Ahmet, Muhammed” gibi karakterler, Arapları pis ve cahil olarak gösteren filmler kültür emperyalizminin Orta Doğu’daki işini kolaylaştırmıştır. Kendimize şunu soralım: Ruslar hakkında hiçbir kitap okumayanımız bile KGB ajanlarını CIA karşısında aptal ve beceriksiz, Rusya’yı da sefil ve fakir olarak hatırlar. Bu imgeleri Hollywood soğuk savaş döneminde on yıllarca tüm dünyaya pazarlamıştır da ondan. Şimdi benzeri bir propaganda İslam Kültürü için yapılmaktadır. Bakın şu da yanlış: biz Orta Doğu’da terörist yok, Müslüman fanatikler yok falan demiyoruz. Her toplumun, her dinin fanatikleri, teröristleri bulunur. Ne yazık ki günümüz Orta Doğu toplumlarında Hollywood’un işini kolaylaştıran çağ dışı rejimler, vahşi guruplar da vardır. Bunlar her fırsatta kınanmalı, cezalandırılmalıdır. Ancak toplumun ve dinin genel yüzü budur gibi bir algı yaratmak; hele hele bunu tarihe mal etmek çok yanlıştır. Nasıl ki Orta Çağ Katolik Engizisyon mahkemeleri Hıristiyanlığın gerçek yüzü değil ise, teröristler de İslam’ın gerçek yüzü değildir. Bu günkü cahil Orta Doğu toplulukları da 16. yüzyılın Osmanlı topraklarındaki kültür ve medeniyetle mukayese edilemez.

MUHTEŞEM YÜZYIL GÖNÜLLÜ SÖMÜRGECİLİK YAPIYOR

-Muhteşem Yüzyıl dizi ile Hollywood’un yaklaşımı arasında benzerlikler var mı? Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Muhteşem Yüzyıl gönüllü sömürgecilik yapıyor. Kendi insanına, kendi tarihine, kendi kültürüne “yobaz” damgasını gönüllü olarak vuruyor. Bunu neden yapar bir yapımcı, bir yazar kendi kültürüne? İşte zaten bu bizim son yüzyılımızın en büyük sorusudur. Cemil Meriç, Peyami Safa, Yahya Kemal, Attila İlhan ve niceleri bunu neredeyse bir yüzyıldır cevaplamaya çalışıyorlar. Evet, bizim topraklarımız sömürgeleştirilemedi, bu topraklarda İngiliz, Fransız bayrakları dalgalanamadı çok şükür. Ama kültür emperyalizmi konusunda ne yazık ki aynı keskinlikte konuşamayız. Beyinlerimiz ve hafızamız ne yazık ki büyük zarar gördü. Kendi tarihimize Batılı erkeklerin harem fantezileriyle bakıp bunu gerçeklik diye sunabiliyorsak bunun başka bir izahı olamaz. Üstelik adam bunun ciddi ciddi doğru olduğuna inanıyor, o beyin başka türlü idrak edemez ki.
-Dizinin yapımcıları “Biz belgesel değil, dizi yapıyoruz” diyor, buna ne diyeceksiniz?
Bakın, Plato’nun asırlar önce bir lafı var: “Hikâye anlatanlar, topluma hükmederler!” Gelecek neslin öğretmenleri okul sınıflarında olduğu kadar, okuduğumuz romanda, izlediğimiz dizide, gördüğümüz beyaz perdededir. Batı dünyasının İslam kültürü hakkındaki kalıplaşmış pek çok önyargısının popüler kültürün motoru olarak addedilebilecek sinemada ve televizyonda oluştuğu çok açıktır. “Barbar Türk”, “Cahil Arap”, “Despot Doğulu” ve nihayetinde “terörist Müslüman” doğma büyüme televizyonludur, sinemalıdır. Ötekileştirmenin bel kemiği, korku yaratmanın en büyük mecrasıdır medya. Bu yüzden belki de yüzyılımızın en büyük olgusu olan İslamophobia, Öteki’ni hep düşman olarak algılayan zihniyeti bu tür yapımlar beslemektedir. Bu yüzden bu dizinin mimarlarının, belgesel çekmiyoruz, deme hakkı ve lüksü yoktur. Şunu unutmayın, Rocky Balboa, Muhhamed Ali’den daha gerçektir.

İkincisi de şu: Bu kanal eğer Harry Potter gibi bir kafadan bir karakter yaratsaydı ve bunu dizi yapsaydı, kimse “Harry Potter öyle değil, böyledir,” demezdi. Ya nedir? Tarih, toplumun ortak malıdır. Benim malımdır, sizin malınızdır. Onu biz yarattık. Dolayısıyla da benim geçmişimi kimse alıp kafasına göre eğip bükemez. Bizim kendi tarihimizi malzeme olarak kullanacak adamın bu işin telif haklarını alması gerekir. Bu da halkın gönlünü etmekle, diziyi gerçeklere uygun yazmakla olur. “Eğer benim gerçeklerle işim olmaz” diyorsan niye tarihi dizi çekiyorsun, git Yüzüklerin Efendisi gibi fantastik bir şey yap, kimse Frodo’yu kötü göstermişsin demez ki sana. Tarihi, malzeme olarak alıyorsan ona karşı sorumlusun.

Ayrıca biz dizi çekiyoruz, belgesel değil itirazı şöyle durumlarda söylenir; örneğin tarihte normalde on yıl arayla olan iki olayı dramatik kurgu için getirir birleştirirsin, ya da normalde 45 yaşındaki bir karakteri 30 yaşında birine oynatırsın ya da dramatik etkiyi artırmak için bazı boşlukları çarpıtmadan doldurursun vesaire vesaire. Tarihi çarpıtmak ayrı şeydir, onu dramatik olarak kurgulamak ayrı. Yoksa ki ben açıkçası dizide şu şu noktalar gerçek değil, şu tarih yanlış, şu bina orada olmamalı, “Avrupa” lafı anakronik gibi değerlendirmeleri doğru bulmuyorum, asıl yanlışlık dizinin temasında ve perspektifindedir.

SULTANI YATAKTA RESMETMEK ÇOK UCUZ BİR ŞEKİLDE BELALTINA VURMAKTIR

-Diziyi savunanlar tarihi tabulaştırılmamalı, sultanlar da insandı, onları peygamberleştirmemeliyiz, diyorlar. Buna nasıl cevap veriyorsunuz?
Ben buna katılıyorum. Bir edebiyat eserini ya da bir diziyi tarih kitabından ya da bir propagandadan ayıran en önemli özellik “insan” vurgusudur. Beşerdir şaşar. Ancak, sultanı yatakta resmetmek, ya da çok affedersiniz tuvalete sokmak tabuyu kırmak değil, sultanı insancıllaştırmak hiç değil, çok ucuz bir şekilde bel altına vurmaktır. İnsan olmanın yolu da ne haremden geçer ne hamamdan. O sultanı bize kendi iç çatışmalarıyla, cihan hâkimiyeti mefkûresinin sıkıntılarıyla, hadi bir adım öteye gidelim, kişisel dünyasının artısı ve eksisiyle resmederlerse durum değişir. Hâlbuki dizide hikâyeleştirilen şey yatak hayatı; bu insancıllaştırmak değil, olsa olsa hayvanlaştırmak olur.

FATİH’İ ANLATAN “DÜNYANIN İLK GÜNÜ”NE BEŞ YILIMI HARCADIM

-Siz de bir tarih romanı yazarısınız; son zamanların en çok beğenilen tarih romanı, Fatih’in hayatını anlatan 700 sayfalık bir eseri, “Dünyanın İlk Günü”nü yazdınız. Üstelik eseriniz “film tadında” diye çok beğeniliyor. Tarih kitabı ile tarihi kurgunun farkı nedir sizce? Muhteşem Yüzyıl burada neyi es geçti dersiniz?
Ben “Dünyanın İlk Günü”ne beş yılımı harcadım. Amerika’daki üniversite kütüphaneleri ve yeryüzünün en gözde arşivleri, kütüphaneleri ve müzeleri dâhil olmak üzere yüzlerce metin, harita, elyazması, yerli ve yabancı kaynak elimden geçti. Ben de Fatih’i ete kemiğe büründürmek, onu insancıllaştırmak için çok uğraştım. Çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını sahne sahne anlattım. Ama o sahnelerde Fatih’in adına en ufak bir halel getirecek tek satır bulsunlar, ben kitabımı piyasadan çekerim. Hamasi söylemlere girişmeden, vatan millet Sakarya demeden, ucuz milliyetçilik yapmadan tarihi kurgulamak çok zordur. Hem bilgi ve belgeye dayanan bir hikâye yazacaksın, hem de okur, tarih kitabı okuyormuş, kendisine ders veriliyormuş gibi hissetmeyecek. Bu yönüyle tarihi kurgulamak hem akademik altyapı hem de yaratıcı yazarlık ister, perspektif ve donanım işidir. Muhteşem Yüzyıl wikipedia’daki bilgi kırıntılarından Batı’nın fantezilerine hitap edecek şekilde ucuz bir hikâye şeklinde oluşturulmuştur. Senaryo başına kime 15 bin lira verseniz oturur, Google’a baka baka yazar.
-Dizide Süleyman’ın başarılarına da yer verdik, muhafazakârların da hoşuna gidecek pek çok şey var, deniliyor. Sizin gözleminiz nedir?
Evet, vermişler, insanı güldüren beylik laflar hepsi de. Adam sanki dünyanın en büyük devletinin başındaki imparator değil, kahvede arkadaşlarına hava atan, caka satan bitirim bir delikanlı! Haritanın üzerine basıyor, biz diyor Şarlken’e kafa tutacağız, kafayı da külhanbeyi gibi sallamayı ihmal etmiyor. Bakın dikkat edin, dizideki tüm hikâye şehvet ve barbarlık klişeleri üzerinden ilerliyor, hakkaniyetli bir şey yapılmaya çalışıldığında ise sultanın ağzına beylik laflarını tıkıveriyorlar. Dizinin neyi ön plana çıkarmak istediği bu yüzden çok açık. Bu açıdan senaryonun edebi değeri de yok, çünkü hikâyesi, olay örgüsü ve karakterlerin kurgulanması çok cılız. Sultan Süleyman kasılmaktan başka bir şey yapmıyor, Allah’ın adını da ya seviştikten sonra yatakta çıplakken ya kelle kestirirken, ya da kâfirlere karşı atıp tutarken anıyor. Dizide üç boyutlu karakterler yok, klişe tipler var; bu ikisi çok farklı şeylerdir.
-Peki dizideki gayrimüslimlerin, örneğin Venedikli elçinin resmedilişine ne diyorsunuz?
Osmanlı imparatorluğu ehl-i kitaba büyük hürmet ve müsamaha göstermiştir. Pek çok dinin mensubu Osmanlı kültürü içinde huzurla yaşamıştır. Aynı dönemde Avrupa’da Katolikler bırakın Müslümanları, kendi dindaşlarını farklı mezhepten diye kılıçtan geçiriyorlardı. İnsana verilen değer en üst noktadadır Osmanlı Klasik Çağı’nda. Ama biz ne görüyoruz, yerlerde süründürülen bir Venedikli elçi, ya da Müslüman köle tüccarlarını elindeki Hıristiyanlar. Öncelikle şunu söyleyeyim, dizinin senaristi, hikâyesine köle ticaretini koyacaksa dönemin Portekiz gemilerine baksın. O zamanki köle ticareti gayrimüslimlerin elindedir. Ayrıca Avrupa’daki toprak kölelerini, Yeni Dünya’ya gemi gemi taşınarak hayvan muamelesi gören milyonlarca Afrikalının insan dışı koşullarda kullanımını ifade eden “köle” kavramı ile Osmanlı’daki “kul” kavramını birbirine karıştırmamak gerekir. Pek çok seyyah İstanbul’da evin hizmetkârlarıyla “sahip”leri arasındaki farkı pek anlayamadıklarını yazar, çünkü aynı evde yaşar aynı türden elbiseler giyerler. Doğrudur, elçi, sultanın huzuruna büyük tantanayla çıkar; düşünün ki siz yarın Obama’nın karşısına çıkartılacaksınız, elli ayrı kontrolden geçtikten sonra yanınızda gizli servisin korumaları eşliğinde oraya sokulursunuz. Aynı şekilde solaklar, yeniçeriler de elçinin iki tarafına geçerler. Ama adamı yerlerde falan süründürmezler.
-Nihayetinde bu bir dizi deyip geçemez miyiz? Bu işin yakın vadede ve uzun dönemde sonuçları ne olur?
Uluslararası konjonktürde, Oryantalizm yani Doğu’yu hilkat garibesi gibi göstermek, gönüllü sömürgeciliğe hizmet eder ve kişiyi kendi tarihinden koparır. Bu da Batı karşısındaki eziklik hissini pekiştirir. Özellikle 11 Eylül sonrası dönemde modern hayata düşman ve tehdit olarak gösterilen İslam algısı kuvvetlenir ve Türk kültürü uluslararası arenada yenik düşmeye devam eder. Geçen gün Almanya’nın ünlü medya kuruluşu Die Welt manşeti patlattı bile: “Rezil Türkler kendilerini daima adil, güçlü ve başarılı görmek ister ama şimdi dizi gerçekleri anlatıyor, sultanların haremci, barbar ve adaletsiz olduğunu kanıtlıyor!” İşte böyle böyle İslamofobi, Türk karşıtlığı körüklenir, minareler yasaklanır, Türkler potansiyel terörist arasına girer, Ermeni tasarısı halkın desteğiyle geçer vesaire vesaire...

Ulusal zeminde ise tarihi ve geleneksel kimlik “gerici,” “tutucu” ve “yobaz” olarak damgalanır, bu şekilde muhafazakar partilere karşı çatışma meydanı oluşturulur. Bu açıdan bakıldığında kanalın yaklaşan seçimler öncesi siyaset ve toplum mühendisliğine mi giriştiği sorusu da akla gelmiyor değil. Öyle görünüyor ki son yıllarda halkın kendi tarihine ve medeniyetine gösterdiği teveccüh bazılarını rahatsız etmiş ve işi tam kökünden, medeniyetimizin en şanlı dönemlerinden birine çomak sokarak “halletmek” niyetindeler. Türkiye’nin Osmanlı coğrafyasında yeniden at koşturmasının bölgedeki önemli aktörler tarafından rahatsızlıkla takip edildiği zaten biliniyordu. Utanılacak husus bu değirmene kendi insanımız tarafından su taşınmasıdır.
-Bu aşamadan sonra neler yapılabilir, sizce dizi yayından kaldırılmalı mı? Çözüm nedir?
Demokratik toplumlarda isteyen istediği diziyi yapar. Ancak aynı demokratik toplumlarda halkın itiraz hakkı da vardır, aksi antidemokratik olur. Susalım, dizinin reklamını yapıyoruz, demek de yanlıştır. Zira bence kanal, marka olarak çok büyük yara aldı. Kanal tepkilerin ardından hikâyeyi revize de edebilir; halkın tüm itirazına rağmen yayıncı antidemokratik bir şekilde yayını devam ettirirse özellikle 4. ve 5. Bölümlere dikkat edin, çünkü bu haftalarda o bölümleri çekiyorlar olsa gerek… Yoksa ki Tudors’a Spartacus’e özenip bu işlere girişmesinler, bu millet tarihiyle kafa bulunmasını kolay kolay hazmetmez. Ayrıca diziye reklam veren şirketler boykot edilebilir, yapımın maddi kaynakları bu şekilde zarar görürse kimse Muhteşem Süleyman diye tutturmaz merak etmeyin. Ama daha önemlisi bu işin alternatifleri oluşturulmalıdır. Osmanlı dizisi öyle yapılmaz böyle yapılır, diyerek ortaya atılmalı ve rekabet yaratılmalıdır. Daha hakkaniyetli, daha kaliteli ve oryantalist olmayan yapımlar için kaynak ve fırsat oluşturulmalıdır. Sekse ve şehvete kaçmadan da reyting rekorları kıracak hikâyeler kurgulanabilir. Aşk da elbette hayatın bir parçası, hikâyenin de merkezi olacaktır, ama harem fantezileri aşk değildir.

MEDYATİK TARİHÇİLER VE ASIL KİMLİKLERİ

-Diziyi savunan ve dizinin tarih danışmanı Erhan Afyoncu, Murat Bardakçı gibi isimlerin açıklamaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Medyatik tarihçilerin asıl kimlikleri ifşa oldu, maskeleri düştü, diyenler var. Ben ne o kadar ileri gitmek isterim, ne de haddimi aşmak… Her iki isme de, özellikle Erhan Bey’e büyük hürmetim vardır. Bu ülkede kerameti kendinden menkul pek çok sözde aydın ve tarihçiye sözde Ermeni soykırımı gibi konularda sağlam cevaplar vermiştir, Osmanlı tarihini hakkaniyetli ve objektif bir şekilde yıllardır halka anlatmıştır. Ancak dizinin danışmanlığını yapması bu yapımın şaşmaz savunucusu ve avukatı olmasını gerektirmez ki. Çıkıp şunu demesini bekledim; “Biz bu olay şöyle olmuştur, bunu şöyle anlatın, şunu böyle anlatmayın, gibisinden danışmanlık hizmeti veririz ama senaryonun oluşumunda karar yetkimiz yoktur.” Zaten hiçbir yapımcı hiçbir danışmana o gücü vermez. Ama beni ve pek çok kişiyi üzen, her iki ismin de garip bir şekilde bu yapıma sahip çıkmaları. Üstelik Erhan Bey’e insanların inancı var, güveni var; o yüzden bu konuda onun söyledikleri ayrı bir yere sahip; diziyi elbette Pelin Batu savunsa aynı tahribatı yapmaz. Bana sorarsanız Erhan Bey tavrında devam ederse kariyerinde geri dönülmez yaralar açacaktır.
-Kısaca özetleyecek olursak...
Şunu tekrar etmekte fayda görüyorum: Biz harem yoktur, sultan peygamberdir, Osmanlı kusursuzdur, falan demiyoruz. Kusursuzluk insanoğluna ait bir sıfat değildir. Ancak dizinin bakış açısı çok açık şekilde oryantalisttir, çarpıktır. Körlerin tarif ettiği fil hikâyesini bilirsiniz. Körün biri hayvanın kuyruğuna yapışmış, bu demiş kamçı gibi bir hayvan, bir diğeri bacağına yapışmış, bu demiş sütun gibi bir hayvan, bir diğeri kulağına yapışmış, bu demiş yaprak gibi incecik bir hayvandır. İşte bu dizinin Osmanlısı da görmeyen insanların tariflerine benziyor. Osmanlı’nın hareminin ucuna yapışıyor, bu diyor; kadınlar ve seks ile dolu bir imparatorluk, bir diğeri Osmanlı’nın kılıcının ucuna yapışıyor, bu diyor; sürekli kelle kesen bir imparatorluk. Hâlbuki Osmanlı’nın medeniyetine, âlimine, sanatına, hoşgörüsüne yapışan ya da resmi bütünüyle gören yok. Üstelik dünyanın sayılı altın çağlarından biri olan Osmanlı Klasik Çağı’nı anlatıyorsak kılı kırk yararak hareket etmek gerekir.

MUHTEŞEM YÜZYIL DİZİSİNDEKİ ORYANTALİST VURGULAR

Akademisyen ve romancı Beyazıt Akman’a göre dizideki oryantalist noktalar neler?
Hürrem Sultan olacak Hıristiyan köle: En başından beri olaylar onun perspektifinden anlatılıyor. Onun “Haç”ını Osmanlı’nın “Hilal”inden daha çok görüyoruz. Bir Ortodoks rahibin kızı olan bu karakterin dramı en başta yarı Tatar yarı Türk olan bir kavmin Hıristiyan köyünü yakıp yıkmasıyla başlıyor. Sonrasında rüyasında da ailesini görüyor bu köle kız ve onlara intikam sözü veriyor. Dizideki kodlandırmalar hep Hıristiyanların lehine, onları mazlum, Müslümanları zalim gösterecek şekilde yapılmış. Dizinin ilk cümlelerinden biri “Geldik mi Osmanlı cehennemine” oluyor. En baştaki, kadına dayak sahneleri de bunun parçası; ayrıca Hürrem en başından beri Osmanlı’nın sözde tutucu, despot ve yobaz kültürüne karşı Avrupa’nın sözde özgürcü ve bireysel kimliğini temsil ediyor.

Sultan Süleyman: Kasılmaktan ve poz kesmekten başka hiçbir özelliği yok. Ağzından iki kelam zekâ pırıltısı dökülmüyor. Ya sevişiyor, ya kasılıyor ya da kılıç sallayarak ahkâm kesiyor.

Dizinin vezirleri dedikoducu, lakaid, gayriciddî ve üçkâğıtçı: Osmanlı İmparatorluğu tarihinin genelinde, özellikle de Osmanlı Klasik Çağı’nda vezirlerin imparatorluğun en zeki, en adaletli insanlarıdır. Sarayın protokolü dünyaca meşhurdur. Kimin hangi renk ayakkabı giyeceği, hangi vezirin hangi sırada durup, sultanın yanında nasıl ilerleyeceği tüm detaylarıyla bellidir. Zaten Osmanlı saray protokolü bu dönemde eşsiz bir özelliktedir. Sultanın kaşının bir hareketine bakarak onu haleti ruhiyesini okuyacak vezirleri, acemioğlanları vardır etrafta. Kanuni döneminde sarayda işler o derece titizlikle yürütülür ki, yere iğne düştüğünde duyulduğunu söylerler. Sarayın vakarı ve sükûneti bozulmasın diye işaret dili kullanılmıştır o dönemde. Vezirler dünyanın en büyük imparatorluğunun beyinleridir, bu zümre şu anda dünyanın en büyük süper gücünde dahi yoktur
Köle ticareti sahnesi: Hürrem’in köle olarak gemide tutulduğu sahne. O dönemki köle ticareti Portekiz ve Venediklilerdedir, Müslümanlar barbar köle taşıyıcıları olarak gösteriliyorlar.

Pargalı İbrahim ile Sultan Süleyman'ın ilişkisi: Sultan, bir Hıristiyan dönmesi olan Pargalı’nın gözünün içine bakmadan iki kelam etmekten aciz. İkili arasında eşcinsel ilişki de ima ediliyor. Heteroseksüel modern dünyaya tezat, egzotik Doğu imgesinin başka bir örneği.

Pargalı İbrahim’in geçmişi: Bu da Hürrem gibi zalim Müslümanların kaderine el koydukları bir karakter olarak resmedilmiş. Yeniçerilik yine Batı tarihçilerinin çarpık bakışlarına bina edilerek sunuluyor.
Sultan Süleyman'ın yataktaki çıplak sahnesi ve burada dua edişi: Sultan Allah kelimesini ya seviştikten sonra ya kelle kestirirken ya da kafirlere karşı atıp tutarken ediyor.

Hamam'da kızlara yapılan muameleler: Tipik oryantalist hamam sahneleri. Hamamlar Türk-İslam medeniyetinin, Avrupa’da kanalizasyon sistemi bile olmadığı bir dönemde, pırıl pırıl tertemiz kurumlarıdır. Kraliçe Elizabeth o dönemlerde yılda bir kere yıkanabilirken bir Müslüman’ın mahallesinde üç ayrı hamam vardır. Hamamların kadınların seks cenneti, Sodom ve Gomora gibi sahnelerle resmedilmesi, normatif Avrupa standartlarına tezat olarak oluşturulmuştur.

Hürrem'in Hıristiyan Haç'ını gösterdiği sahneler: Dizi boyunca Hürrem’in haç’ı, Osmanlı’nın hilal’inden daha çok gözüküyor. Dizide Hürrem mazlum, Osmanlı zalim olarak resmediliyor.

Sultan Süleyman'ın haritanın üzerine bastığı sahne: Hıristiyan Avrupa’ya tehdit Müslüman imgesi burada çok açık. Kılıçla asıp keserek ilerleyen Barbar Türk imgesi hat safhada. Fütuhat düşüncesi ve Osmanlı’nın cihan hâkimiyeti mefkuresi anlaşılamamış.
 
K

Korunacak Bilgiler 2

Guest
Zateb bu tip diziler bence sadece Atalarımız Olan Osmanlıya hakaret edebilmek için Türk ve Türkiye düşmanı hain insanlar tarafından çekiliyor

Kadınların saçının telinin görükmesinin yasak olduğu bir Din 'in mensubu olan Osmanlı Hanedanları 'nın Sarayında Anneleri avratları başka erkelerin önünde gögüs dekolteli geziyormuş :)))))) ( rezil herifler bu nu hesap edemeyecek kadarda çalışmıyor galiba kafaları )

Kanuni Sultan Süleyman dansın yani raksın ilk çıktığı zaman denk gelen bir Padişah 'tır ve dans çıktığı zaman dans denilen bir illet çıkmış ya yasak edersin yada Gelir Ülkeni Kafandan Aşağı Yıkarım demesiyle fransızlara dansı yüzyıl yasaklattıran bir Padişaktır ( Diziye göre guya Sultan cariyeleri raks ettiriyormuşda canının çektiğine gidiyormuş buna anca mallar ve aptallar inanır )

Seyredin bakın yakında kanuni Sultan Süleymanı Eşlerinin ve cariyelerinin kendini aldattığı ve boynuzladığı bir d.mbük olarakda gösterecektir bunlar

Allah kimse yi kanuni Severler5in manevi Dualarla gelen manevi Şiddete düşürmesin

Bilinmez belkide o dizide Kanuniye Atılan her iftira o diziyi çeviren , yazan ve oynayanların başına gelir çünkü Binlerce Müslüman 'dan beddua ve ah alıyorlar :))))))
 
N

nusret

Guest
Allah bizlere ve herkese İman, Hidayet ve İslahı Nefs Nasip Etsin Amin
 
K

katip

Guest
Senaristin sözlerini özrü kabahatinden büyük olarak tanımlamak en uygunu
"Ben böyle yorumladım" diyor .Tarihin bana göre böylesimi olurmuş anlamadım ki .Gerçeklerle birebir örtüşmüyorsa bu ancak dedikodudur.Tarihsel bir kişiliği böyle çarpık teşhire kimsenin hakkı yok ..
 

Tugtegin786

Uzman Onbaşı
Sizden Rahman razı olsun.Bu çarpıtma ve düşmanlara hizmet eden dizide oynayan ve yardımcı olan herkesi falaka ata ata tarihi öğretmek lazım...Allah akıl fikir versin.
 
Üst Alt