Ezan oldum dinmedim, bayrak oldum inmedim, şehit oldum ölmedim. Adım Müslüman soyadım Türk benim...
  • ULVİ HOCAM NURKUL HOCAM 3700 GÜN 10 YIL OLDU LÜTFEN GELİN SİZİ ÇOK ÖZLEDİK.. İlimyuvası Yönetim İletişim ilimyuvasi.com@gmail.com

Kurtuluş Savaşı Kahramanı Diyap Aga

F@lsefe

Uzman Onbaşı
Kurtuluş savaşı sırasında vatanin birliği ve kurtuluşu için mensup olduğu Ferhatuşagi aşireti ile birlikte işgale karşı koyan bir halk kahramanı olan Diyap Ağa 1852 yılında Çemisgezek' in Gözlüçayır Köyünde doğmuştur.
Sultan II. Abdülhamit'in kurduğu Hamidiye alaylarında aşiret reisi olarak görev almış ve yararlıklar göstermiştir.
Diyap Ağa Sivas kongresi sırasında Atatürk ile ilişki kurmuş ve ona karsi eylemde bulunan Elazığ Valisi Ali Galip 'e karşı gelmiştir.
Birinci Büyük Millet Meclisi'nde Dersim mebusu olarak yer almış ve Atatürk'ün takdirlerine mahzar olmuştur.
Milli Birlik ve beraberliğin tesis edilmesinin büyük önem taşıdığı bu günlerde 3 Kasım 1922 tarihinde mecliste yapmış olduğu konuşmayı güncelliğini bugünde koruması bakımından aynen vermekte fayda görüyoruz;

"-Efendiler, kusura bakmayınız, ben ihtiyarim.Hepimiz biliyor ve söylüyoruz ki; dinimiz ve diyanetimiz, aslimiz, neslimiz hep birdir. Bizim içimizde ayrılık,gayrılık yoktur. İsmimiz de, dinimiz de Allahımız da birdir. Başka ne diyeyim.Hepinize söz yetiştirmeye ben takat getiremem. Hepimizin halimize göre söyleyeceğimiz sözlerimiz vardır. Hele bu haller bir düzelsin de ondan sonra daha çok konuşuruz. Ben deniz ihtiyarim, kusura bakmayınız. Murahhaslarımız haklarımızı kurtarmaya Avrupa'ya gidiyorlar.Allah yardımcıları olsun. Hamd olsun gidenler dinini diyanetini bilen adamlardır.Zaten hepimiz biriz ve kardeşiz. Ama düşmanlar bizi birbirimize saldırtmak için tuzaklar yapıyorlar. Sen söyle, ben böyleyim diye. Ne yaparlarsa nafile, biz hep kardeşiz. Birisinin beş, bir diğerinin on oğlu olur. Biri hasan, biri Mehmet, biri Ahmet, bir Abdullah’tır. Fakat hepsi insandırlar. La İlahe illalah, Muhammed ün Resulullah... Iste bu... hepsi bu..."
Yine Diyap Ağa’nın ilk mecliste mebus olarak bulunduğu sıralarda İngiltere’den bir bayan gazeteci Türkiye'ye gelir. Bu sırada kendisine TBMM'de okuryazar olmayan cahil milletvekillerinin bulunduğu söylenir. Bunun üzerine merak edip bunlardan birisi ile görüşmek istemesi üzerine Diyap Ağa ile görüştürülür. Bu görüşme sırasında kendilerinin buraya niçin geldikleri ve görevlerinin ne olduğu sorusu üzerine Diyap Ağa,"Biz burada milleti idare edecek kanunları yaparız" cevabini verir. Diyap Ağa’yı köseye sıkıştırmayı düşünen İngiliz gazeteci bu defa "Kanun nedir ve nasıl yapılır" diye sorar. Diyap Ağa bu soruyu söyle cevaplandırır; "Bizde yaylalar vardır, halkımız geçimini sağlamak İçin keçi besler, bu keçilerden süt sağılır, bu süt ateşte kaynatılır ve biraz soğuduktan sonra içine damazlık denilen bir madde atılır, süt yoğurt olur, ondan sonra içine biraz su katılarak sıvıtılır, sonra keçi derisinden yapılmış tuluklara konulur ve üç ayaklı sehpaya ağzı bağlanarak asılır,iki kadın tarafından hastur, hustur yayılır ve içinden bir madde çıkar bu onun özüdür ki buna yağ denir.
Kanun da; bir kaç milletvekillinin hazırladığı bir taslağı meclise gelir, tartışılır, neticede memleketin ve milletin idaresine yararlı hale getirilir ve kanunlaşır.İste buna kanun derler ve böyle yapılır.
Diyap Ağa’nın bu izahı İngiliz gazetecinin hoşuna gider ve "bunların cahilleri böyleyse, kültürlüleri nasıldır Allah bilir" diyerek memnuniyet ile ayrılır.
 
Üst Alt