
1945
1965
Rumlar Ada'daki havayı gererek Türkler için yaşanmaz halde tutmak, halkı tedirgin etmek, bıktırmak, usandırmak; tek tek ve Türkiye'nin müdahalesini gerektirmeyecek dozda, "Türkleri efendice öldürmek" yolunu seçtikleri bir gerçekti. Erenköy Savaşlarından sonra Ada'daki terör dengesini bulmuş, düşmanın kontrolünde "monoton bir soykırım" sürüp gidiyordu.
Erenköy'de ise arada yapılan taciz atışları ve geceleri düşman hoparlörlerinden gelen "Bekledim de gelmedin, Göz yaşımı silmedin," şarkısı eşliğinde tahrik şarkıları ve arada patlayan Rum silahları olmasaydı, gerginlik çok daha alt seviyelere inmiş olacaktı.
19 Şubat 1955; Bu gün güzel bir gün, yazdan kalma mı desem, bahardan kalma mı desem, seçemiyorum. Güneş her yanda ılık ılık. Deniz alabildiğine çarşaf çarşaf uzanıyor Kuzey'e, Toroslar'a.
500 Talebe 213 köylü mücahit ve kadın çoluk çocuk 1500 kişi. Alan iki kilometre kare. Dünyanın en kalabalık bölgesindeyiz. Bölgede mücahit postallarından ezilmemiş toprak yok. ot bitmiyor.
Tabiata uyguladığımız bu eziyete karşılık, badem ağaçları, pembe pembe çiçekleri ile henüz yeşillenmeye yüz tutmuş yapraklarını gizliyor, azganlar, badem ağaçlarına nispet, sarı sarı ve ince ince kokan çiçeklerini örtünmüşler, dikenleri dahi görünmüyor. Mücahit postallarının ayak basamadığı yerlerde, ağaç diplerinde kuytularda şahbaz otlar türemiş.
Doğanın uyanış, "Yeşil Hat" içerisinde mücahidin postallarına nispet yaparcasına alabildiğine canlı bir bahar cümbüşü sunuyor.
Kenan'ın gönlü çocukluk günlerine daldı. Şu "Yeşil Hat" içerisinde ne de güzel çiçekler, yemyeşil otlar, kazayakları, gömeçler, gafgarıtlar (yabani enginar) sülün gibi deve dikenleri vardı. Onları kesip soyup, kemirmek geldi içinden. Onların hayaldeki kekremsi kokuları, mest etti, kendinden geçirdi Kenan'ı. Her gün makarna, nohut yemekten artık bıkkınlık gelmişti. "Biraz yeşillik toplayım,"diye düşündü Kenan.
Karşıda düşman vardı. Acımasızdı düşman, fakat epeydir cephede sessizlik vardı. Silah sesleri bir aydır belki de duyulmaz olmuştu.
Karşı yamaçlara, uzaklara, sonra da derelere baktı. Terk ettiği evi, köyü Bozdağ, şuracıkta çukurda idi. Bozdağ'daki bahçelerinde dolaştı gönlü. Şimdi oralar da çiçek çiçekti.
Güneşin ılıklığını ensesinde hissetti. Boynuzdan saplı çakısını açtı. Körpe gürbüz devedikenlerine dayanamadı. Onları kesip soymak, sonrada kekre suyunu yutmak için sabırsızlandı. Artık "Yeşil Hat" içerisinde ot topluyordu. Düşman 200 metre işlerdeydi.
Yere eğilip gürbüz deve dikenini kestiğinde olan olmuştu.
Da da dat, da da dat sesleri duyulduğunda Kenan alnından vurulmuştu. Can havli ile geri koşarak kendini yamacın dost tarafına attığında, çırpınıyordu. Onun için yaşam buraya kadardı. Az sonra çırpınarak öldü.
Bozdağ'dan tanırdım Kenan'ı. Gençti korkusuzdu, daha 20 yaşında, fırtına gibiydi. Beraber nöbet tutardık Akdeniz tepesinde. Bu genç kahramana vefa borcum vardı. Ertesi gün şehitlikte buraya birkaç dizesini aldığım uzun şiirimde şöyle haykırıyordum..
Şu kara toprağa bak
Hiç nefes etmiyor
Halbuki ne nefesler gizliyor.
Bu kaçıncı ağlayış,
Yaş kalmadı gözlerimde artık.
Dün kahpece vurdular Kenan'ı da
Şehit oldu
Genç yaşında o da.
Bu kaçıncı ağlayış
Yaş kalmadı gözlerimde artık.
Oyumuz Kenan için, Özgür ve Egemen KKTC'den yana olanlara helal olsun.