Ezan oldum dinmedim, bayrak oldum inmedim, şehit oldum ölmedim. Adım Müslüman soyadım Türk benim...
  • ULVİ HOCAM NURKUL HOCAM 4383 GÜN 12 YIL OLDU LÜTFEN GELİN SİZİ ÇOK ÖZLEDİK.. İlimyuvası Yönetim İletişim ilimyuvasi.com@gmail.com

EBU HAYSEME (r.a)

islambol

Onbaşı
"- Rasulullah Tebük yolunda, kardeşlerin ateş gibi kumların üzerinde aç ve susuz cihad meydanlarında... Sen ise soğuk sular taze hurmalar ve güzel kadınlarla sefa içindesin... Bu hal Müslümanlara vallahi yakışmaz, billahi yakışmaz.."



MEDİNE halkının senelik nafakası olan hurmaların toplama mevsiminde, sıcağın her tarafı kasıp, kavurduğu bir sırada Resul-i Ekrem'in idaresindeki İslam Ordusu Tebuk Gazasına çıkmış, ateşli küller haline gelmiş olan kumlarda yalın ayaklan yanan Ashab, elbise uçlarını yırtarak ayak altlarına bağlayıp sefere devam etmiş; yolda yiyecekleri tükenen bazı Sahabe de bir kısım otlardan nefislerini körleterek cihad yolundan geri dönmemek fedakarlığını göstermişlerdi.



Sahabe Ordusu en güç şartlar içinde İ'la-yı Kelimetullah için bin bir mahrumiyet içersinde Tebuk'a doğru yollarına devam ederken, Ebu Hayseme, bütün sene onunla idare edeceği hurmalarını toplamak için geri kalmıştı.



Daha fazla oyalanmak istemedi. İki ağacın hurmasını da topladıktan sonra hemen yere atladı. koşar adımlarla evinin kapısına geldi. Bir de ne görsün; iki hanımı kendisi. için soğuk su. taze hurma ve hurma Iiflerinden yapılmış bir de minder hazırlayarak yemek sofrasını kurmuş, kendisini beklemekteydiler. Ebu Hayseme bunlan görünce evin eşiğinden bir adım geri çekilerek düşünceye daldı. O sırada dudaklarından şu cümlelerin döküldüğü duyuldu : ----Ebu Hayseme, Rasulullah Tebuk yolunda, kardeşlerin ateş gibi kumların üzerinde aç ve susuz cihad meydanlarında... Sen ise, soğuk sular, taze hurmalar ve güzel kadınlarla sefa içindesin! Ve devam etti: -Bu hal Müslümana vallahi yakışmaz, billahi yakışmaz!

Ebu Hayseme duvarda asılı duran ok ve kılıcını kuşanırken şiddetle ısrar eden hanımları bir lokma yemek yediremediler. O devam ediyordu: -Kardeşleri cihad meydanında otlarla nefsini körletip, nemli topraklarla hararetini gidermeye çalışan bir Müslüman’a bu sizin hazırladıklarınız haramdır, yiyemez. Son talimatını verdi: -Kışlık yiyeceğiniz olan hurmalardan kurtarabildiğiniz kadarını toplayın, dökülüp kurtlananlar kalsın. Cenab-ı Hak kefilimizdir, bizi aç bırakmaz. dedikten sonra vedalaşıp İslam Ordusunun arkasından çöle doğru çıktı. Yolda kendisi gibi geç kalmış Umeyr'e rastladı. Ebu Hayseme cihaddan geç kalışını büyük bir suç addettiği için ona: -Rasulullahın huzuruna vardığımızda yanımdan ayrılma da geç kalışımdan dolayı irtikab etmiş olduğum hatanın affı için birlikte yalvaralım. dedi.



Tebuk yakınlarında orduya yaklaştıkları sırada kendilerini uzaktan görenlerin: -Koşa koşa gelen var, Ya Rasulullah! demeleri üzerine: -‘Ebu Hayseme olaydı’ diyen Resul-i Ekrem'in bir mucizesi daha görüldü. Çünkü biraz sonra Ebu Hayseme gelerek affı için istirhamda bulundu. Halbuki, ortada hata diye bir şey yoktu. İslam Ordusu henüz çarpışma yerine bile gelmemişti. Fakat Ebu Hayseme'nin kuvvetli imanı, cihad ordusundan bu kadarcık bile olsun

geri kalmayı büyük günah gösteriyordu. Bu sırada: -‘Falan filan geri kaldı, gelmedi’ diyenlere Resuli Ekrem: -‘Bırakınız onları, eğer onlarda hayır varsa Allah arkamızdan yetiştirir. Hayır yoksa Allah'ın onlar hakkındaki hükmünü göreceğiz’ diye mukabelede bulunuyordu.



Rasulullah'a Ebu Zer'in de gelmediği söylendi. Buna da, ‘Onda hayır varsa Allah yetiştirir’ diye cevap verdi.



Ebu Zer hakikaten geri kalmıştı. Çünkü, devesi yorulmuş, kendisi inerek yürümek mecburiyetinde kalmıştı. Sonradan Cihad Ordusunun önünden değil de arkasından gidişine çok üzülen Ebu Zer, darılıp sitem ettiği devesinin üzerinden eşyasını kendi sırtına yüklenerek daha fazla geride kalmak istemediği Cihad Ordusuna doğru yaya olarak yürümeye başladı.



Rasulullah'ın istirahat verdiği sırada, yapayalnız bir adamın gelmekte olduğunu söylediler. ‘Ebu Zer olaydı!’ diyen Resul-i Ekrem'in ikinci mucizesi zuhur etmişti. Çünkü bu da aynen haber verdiği gibi çıkmıştı. –‘Allah Ebu Zer'e rahmet etsin’ diyen Resül-i Ekrem, onun yalnız yürüdüğünü, yalnız vefat edeceğini ve yalnız haşrolacağım haber verdi.

Nihayet Hazret-i Osman (Radiyallahu Anh) zamanında Rebeze'de yapayalnız ikamet etmekte olan Ebu Zer, rahatsızlandı Hanımının emr-i hak vaki olursa teçhiz ve tekfini için ne yapacağım endişesi ile ağladığını görünce ona şu cevabı verdi: -‘Sakın bunun için ağlama!’ Zira Rasulullah'ın ‘sizden biriniz kırda vefat edecek, sonra onun cenazesinde ufak bir cemaat hazır bulunacaktır.’ dediğini işittim. O mecliste benimle beraber olanlar hep şehir içinde vefat ettiler. ‘Göreceksin Allah seni yalnız bırakmayacaktır. Şimdi beni kıbleye karşı çevir, yıkayacak kadar da su ısıt. Üç-dört kişilik de yemek hazırla’



Ebu Zer'in dediği gibi oldu. Bir müddet sonra emr-i hak zuhur etmiş, cenazesini bu ıssız vadide kime kaldırtacağı düşüncesiyle mütehayyir ve müteessir bekleyen hanımı, birden uzaktan bir atlı kafilesinin geldiğini görmüştü. Bunlar, Kufe'den gelmekte olan meşhur Sahabe İbni Mes'ud kafilesi idi. SusuzIuktan bunalmışlar; serinlemek için buraya uğramak istemişlerdi. Ebu Zer'in cenazesi ile karşılaşınca İbni Mes'ud, Resul-i Ekrem'in Tebuk'ta irad buyurduğu Hadisini tekrar etmekten kendini alamadı; -‘Allah Ebu Zer' e rahmet etsin. Yalnız yaşar yalnız vefat eder, yalnız haşr olur’



es rahmet rüzgarı es üstümüze
bugün sımsıcak çöl kumlarında
zorluk seferinde zorluk erleriyle
hedef bellidir yolumuz şam ‘a

şafak sökerken biz mücahidin
Onun yolunda Onun eriyiz
gönlümüz imanla yanıyor bizim
Allahtan geldik hep O’na döneriz

ebu hayseme hoş bahçesinde
tek başınadır nefsine köle
nefsini kınadı düştü yollara
yetişti Allahın askerlerine

Allah yolun da cihad edenler
her adım da şehadeti özlerler
yol ırak deyip sıcaktan kaçanlar
er ya da geç birgün pişman olurlar

yarab sen bizi doğruyah eyle
tebukta zafer ver yolda da kuvvet
cihad emredildi ne duruyorsun
haydi müslüman durma cihad et….
 
Üst Alt