Ezan oldum dinmedim, bayrak oldum inmedim, şehit oldum ölmedim. Adım Müslüman soyadım Türk benim...
  • ULVİ HOCAM NURKUL HOCAM 3700 GÜN 10 YIL OLDU LÜTFEN GELİN SİZİ ÇOK ÖZLEDİK.. İlimyuvası Yönetim İletişim ilimyuvasi.com@gmail.com

Din düşmanlığının kaynağı nedir ?

incinme

Uzman Çavuş
Her şeyin bir sebebi oluyor, normaldir. Mesela; insan kimin ekmeğini yerse onun davulunu çalar, diye bir söz var. Din düşmanlığında menfaatler ağır basabiliyor.

Bazıları da bilerek veya bilmeyerek İslam korkusu telaşı içerisine girebiliyor. Bence kimse böyle bir korku taşımamalıdır. Çünkü İslam, öyle korkulacak bir din değildir. İslam, intikamcı değil, kılıç dini değil, hoşgörü dinidir. Bazıları, taşıdıkları İslam korkusu nedeniyle Müslüman’ı eli silahlı terörist olarak nitelendiriyor. Halbuki Müslüman, kimseyi incitmeyen, eliyle, diliyle kimseye zarar vermeyen kimsedir. Çünkü onun peygamberi rahmet peygamberi, şefkat peygamberi olarak gelmiştir.

Din düşmanlığının baş sebebi bilgisizliktir. Atalarımızın: “İnsan, bilmediğinin düşmanıdır” demişlerdir.

Bugün bazı aydınımızın İslam’a karşı olmasının altında dini bilmeme, hatta dinleri bilmeme, dinden uzak yetişme, dini tahsil ve terbiye görmeme, en önemlisi de ölüm ötesi endişesi taşımama yatmaktadır. Aslında o da kendini yaratan, yaşatan ve sonra da öldürecek ve hesap soracak olan Rabbini bilse inkar etmenin manasızlığını anlar, borçlu olduğu Allah’a teşekkür eder ve şükreder.

Hizbul vahşetin ortaya çıkmasından sonra, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, bazı kurumları ve basını bilgilendirme toplantısı yapmış, özetle şunları söylemiştir:

“Yasakçı anlayışla hiç bir yere varılamaz. İrtica adı altında dini bütün insanları rencide ederek onları felaket örgütlerinin kucağına atamayız. Terörle mücadele stratejileri yapılırken dinine bağlı insanların rencide edilmemesi gerekir. Mücadelenin başarısı, dinin doğru olarak anlatılmasından, Müslümanların önünün açılmasından geçiyor.” (6.2.2000, Zaman)

Dine cephe alan bazı aydınlarımızın en büyük zaaflarından biri, İslam konusunda en ufak bir bilgisinin olmayışıdır. Din hakkındaki bilgilerini, dinin kaynaklarından veya dini doğru bilen kimselerden edinmeyişidir. Din, dini bilmeyenlerden veya dini yanlış bilenlerden öğrenilirse, elbette din düşmanlığı ağır basacaktır.

Hz. Ömer, Müslüman olmadan katı bir İslâm düşmanıydı”, eşeğim Müslüman olsa, ben Müslüman olmam” diyordu. Ama gerçeği gördükten sonra teslim olmak zorunda kalmıştır.

Peygamber Efendimiz tebliğ görevini yaparken hakarete uğramış, taşa tutulmuş, eziyet edilmiş, hatta vatanından kovulmuş, asla beddua etmemiştir “Ya Rabbi ! Bilmiyorlar, onları affet” demiştir.

Bugün “kahrolsun şeriat” diye bağıran, şeriatın İslam’ın kendisi olduğunu bilmiyor. Hiç bir Yahudi ve Hıristiyan asla “kahrolsun şeriat” demez. Çünkü bunun dinini lanetlemek demek olduğunu bilir.

Kasım 1999 da ABD Başkanı Bill Clinton Ankara’ya geldiğinde Başbakanımıza İslamiyet’le ilgili ne düşündüğünü sormuş, Başbakanımız, şu cevabı vermiştir: “Ülkemizde inanan insanların ibadetine karışılmıyor. Ancak irtica da bu konuda ülkemizin önünde önemli bir sorun. Hükümet olarak irtica ile mücadelede elimizden geleni yapıyoruz.” Bunun üzerine Clinton: “Hayır ben onu sormuyorum. İslamiyet’le ilgili sizin görüşleriniz nelerdir? diye tekrar sorar. Aldığı cevap gene aynıdır. Clinton: “Tamam teşekkür ediyorum” diyerek sözü başka yöne çevirir. (19.11.1999 – Türkiye) İşte din anlayışına verilen cevap…

Bazıları İslam’ı terakkiye mâni bir din olarak görüyor. İslam’ı bilmiyor, İslâm’ın emirlerini de bilmiyor. Geriliğimizin, dindeki geriliğimizden ileri geldiğini bilmiyor. Ayrıca dinde ileri olduğumuz dönemlerde ne kadar ileride olduğumuzu da bilmiyor.

Bir de meşhur olma, dikkat çekme, göze batma veya birilerinin gözüne girme arzusu içinde hareket edenler oluyor.

Din düşmanlığının bir sebebi de, İslam’ın çıkarlara dokunmasıdır. Müşriklerin de sebebi aynı değil miydi? İslam’ı beğenmedikleri için değil, işlerine gelmediği için red etmemişler miydi? İslam’ın emirleri bazılarının çıkarlarına ve alışkanlıklarına ters düşüyor.

Bir de insanın çevresi çok önemlidir. Ebu Talib gibi çevresinin hakkında söyleyeceği sözü ve ne düşüneceğini hesap edenler de yok değildir.

Bazılarının da ilerleyen teknoloji karşısında feleği şaşıyor. Kendi eliyle yaptığına tapıyor, görünür, görünmez ilahlar ediniyor. Nezle olan insan gibi burnu koku almaz oluyor, gönlü kararıyor, gözler bakar kör oluyor, kulaklar duymuyor. Böylece inançsızlık batağına battıkça batıyor.

En önemlisi de kökü dışarıda olan telkinlerdir. İşte böylece körlerin bir birleriyle taşlaşması gibi kavga sürüp gidiyor.

Araştırmacı Yazar
Mustafa ÖSELMİŞ
Alıntı
 
Üst Alt